Bir Antropoloğun Gözünden: Gün Batımının Rengi Nedir? Kültürlerin çeşitliliğiyle büyülenen bir antropolog olarak, dünyayı anlamanın en güzel yollarından birinin gökyüzüne bakmak olduğunu düşünüyorum. Çünkü her toplum, göğe başka bir anlam yükler; her renk, bir kimliğin yankısıdır. “Gün batımı rengi nedir?” sorusu, sadece bir doğa olayına değil, insanın anlam üretme biçimine dair derin bir sorgulamayı da beraberinde getirir. Renk, yalnızca görsel bir olgu değil; aynı zamanda bir sembolik dil, bir kültürel kimlik ifadesidir. Gün batımı, dünyanın her yerinde aynı anda gerçekleşmez ama her yerde aynı duyguyu uyandırır: bitişin içinde yeniden doğuşu. Antropolojik olarak, bu duygu bir ritüel geçiştir — gündüzün ölümü,…
4 YorumEtiket: bir
Gözü Doymaz Nasıl Yazılır? İktidarın Açgözlülüğü Üzerine Bir Siyaset Bilimi Analizi Bir Siyaset Bilimcinin Gözünden: Gücün Sonsuz İştahı Toplumların tarihine baktığımızda, her dönemin en temel sorularından biri şudur: İktidar ne zaman doyar? Gücün yapısı gereği, doyum bilmez bir yönü vardır. “Gözü doymaz” ifadesi tam da bu durumu anlatır. Türkçede bitişik mi, ayrı mı yazılır sorusuna kısa cevap verebiliriz: “Gözü doymaz” ayrı yazılır. Ancak siyaset bilimi açısından bu ifade, yalnızca bir yazım kuralı meselesi değildir — aynı zamanda bir politik davranış modelinin metaforudur. Bir siyaset bilimci olarak meseleye baktığımızda “gözü doymaz” olmak, bireysel bir hırsın ötesinde, sistemik bir sorunun dışavurumudur. İktidar,…
4 YorumTeşhis mi Tehşis mi? Kültürlerin Diline Antropolojik Bir Yolculuk Bir antropolog olarak, dillerin gizemli dünyasında dolaşmak her zaman büyüleyici gelmiştir. Çünkü dil, yalnızca iletişim aracı değil; bir toplumun kültürel belleği, düşünme biçimi ve dünyayı algılama şeklidir. İşte tam da bu noktada “teşhis mi tehşis mi?” sorusu, yüzeyde basit bir yazım meselesi gibi görünse de, derinlerde bir kültürel ve sembolik tartışmayı barındırır. Dilin küçük farkları bile, toplulukların anlam dünyalarını, kimliklerini ve ritüellerini nasıl kurduğunu gözler önüne serer. Dil Bir Kültür Haritasıdır Her kelime, ait olduğu toplumun bir yansımasıdır. Teşhis kelimesi, Arapça kökenlidir ve “tanımlama, belirleme, bir durumu saptama” anlamına gelir. “Tehşis”…
4 YorumSüper Güç Olmak Nedir? Toplumsal Bir Bakış Bir sosyolog olarak, “süper güç” kavramını yalnızca devletlerin askeri ya da ekonomik kudretiyle açıklamak bana eksik gelir. Çünkü güç, toplumsal yapının en derin katmanlarında şekillenir; bireylerin birbirleriyle kurdukları ilişkilerde, rollerinde, hatta sessizliklerinde bile gizlidir. Bu nedenle “süper güç olmak”, yalnızca politik bir üstünlük değil, aynı zamanda bir toplumun iç dinamiklerinin ne kadar güçlü bir dayanışma ve anlam üretme kapasitesine sahip olduğuyla da ilgilidir. Toplumsal Yapıların Gücü: Normlar ve Düzen Her toplum, bireylerin davranışlarını yönlendiren görünmez kurallarla örülüdür. Bu kurallar —normlar— sadece yasal ya da ahlaki sınırlar değil, aynı zamanda kim olduğumuzu belirleyen sosyal…
8 YorumRaf Açılımı Nedir? Öğrenmenin Katmanlarını Keşfetmek Bir eğitimci için en büyüleyici şey, öğrenmenin sadece bilgi edinmek değil, insanın kendi potansiyelini keşfetme yolculuğu olduğunu görmektir. Öğrenme; tıpkı bir raf gibi, her seviyesinde yeni anlamlar, yeni bakış açıları barındırır. Raf açılımı kavramı da bu bağlamda, bilginin sadece depolanmadığı, aynı zamanda yeniden düzenlendiği, yorumlandığı ve dönüştürüldüğü bir pedagojik süreçtir. Peki, raf açılımı nedir ve eğitim dünyasında neden bu kadar önemlidir? Raf Açılımı: Bilginin Yeniden Düzenlenmesi Raf açılımı terimi, eğitimde bilgi birikiminin yüzeysel bir sıralamadan çıkarılıp, derinlemesine bir anlamlandırma sürecine dönüştürülmesini ifade eder. Tıpkı bir kütüphanedeki rafları yeniden düzenlemek gibi, birey de zihnindeki bilgileri…
6 YorumOsmanlıca Gökyüzü Ne Demek? Öğrenmenin Dönüştürücü Gücüne Bir Bakış Bir Eğitimcinin Kaleminden: Öğrenmek Gökyüzüne Bakmaktır Bir öğretmen olarak her yeni kelimeyi, zihnimizde açılan küçük bir pencere gibi görürüm. “Gökyüzü” kelimesini duyduğumuzda gözlerimiz belki yukarı döner ama düşüncemiz derinlere iner. Peki, Osmanlıca’da “gökyüzü” nasıl söylenirdi? Bu soru, yalnızca bir dilbilgisi merakı değildir; aynı zamanda öğrenmenin doğası hakkında da bir davettir. Öğrenmek, tıpkı gökyüzüne bakmak gibidir — geniş, sınırsız ve her bakışta farklı bir anlam sunar. Osmanlıca kelimelerle karşılaşmak, geçmişle bağ kurmak, belleğimizin katmanlarını keşfetmektir. Bu yazıda, “Osmanlıca gökyüzü ne demek?” sorusunu yalnızca dilsel bir arayış olarak değil, aynı zamanda pedagojik bir…
8 YorumKalpak Papak Nedir? Sadece Bir Başlık Değil, Kimlik Üzerine Çok Sesli Bir Çarpışma Kusura bakmayın ama “kalpak da papak da aynı şey” kolaycılığına karnım tok. Bu iki başlığın birbirine akraba olması, onları aynılaştırmaya yetmez; çünkü her birinin arkasında başka bir coğrafya, başka bir zanaat, başka bir siyaset ve bambaşka bir hafıza var. Moda endüstrisi bu farkları cilalayıp “etnik aksesuar” diye pazarlıyor olabilir ama gerçek dünyada kalpak da papak da insanların onuru, aidiyeti ve bazen de yarasıdır. Bugün “Kalpak papak nedir?” sorusunu, romantize ederek değil, tartışmaya kapı aralayacak kadar cesur bir eleştiriyle konuşalım. İpucu: Kalpak ≠ Papak. Akrabalar ama eş anlamlı…
8 YorumGeçmişin Yankısı: “Guguk Kuşu Kimin?” Sorusu Üzerine Tarihsel Bir Yolculuk Bir tarihçi için geçmiş, yalnızca geride kalan olaylar dizisi değildir; bugünün sessizce şekillendiği bir aynadır. Her dönemde, bir “guguk kuşu” metaforu karşımıza çıkar — kendi yuvasını kurmadan, başka bir yapının içine yerleşen, orada yaşam bulan bir figür. “Guguk Kuşu kimin?” sorusu, bu açıdan yalnızca doğa bilimlerine değil; tarih, toplum ve kültür alanlarına da uzanan derin bir sorgulamadır. Bu yazıda, guguk kuşunun tarihsel ve simgesel anlamlarını inceleyerek, geçmişten bugüne uzanan toplumsal dönüşümlerin izini süreceğiz. Çünkü tarih, her zaman bir “yuva” hikâyesidir — kimin kurduğu, kimin sahiplendiği ve kimin değiştirdiğiyle ilgilidir. Guguk…
4 YorumHarâbât Kimin Eseri? Edebiyatın En Tatlı Kafa Karışıklığı Bazen bir kitap vardır, kapağını açmadan önce bile merak uyandırır. “Harâbât” mesela… İsmini ilk duyduğumda bir kahvehane mi, bir şiir mi, yoksa gizli bir tarikatın parolası mı diye düşündüm! Sonra öğrendim ki, hayır; bu, Ziya Paşa’nın şaheseri. Ama öyle sıradan bir eser de değil — içinde hem sanat, hem tartışma, hem de bol bol edebiyat gıybeti var! O yüzden bugün “Harâbât kimin eseri?” sorusuna sadece cevap vermekle kalmayacağız; biraz güleceğiz, biraz düşüneceğiz, belki sonunda “Ziya Paşa ne yapmak istemişti?” diye kafa kaşıyacağız. Hazırsanız, edebiyat tarihinin en kibar ama en sert tartışmasına eğlenceli…
8 Yorumİnsanın Aynası Olarak Bilim: Psikolojik Bir Yolculuk Bir psikolog olarak her yeni araştırmaya aynı soruyla başlarım: “İnsan neden anlamak ister?” Çünkü anlamak, varoluşun temel güdüsüdür. Bu yüzden insan, doğayı, davranışlarını ve duygularını çözümlemek için bilimi yarattı. Fakat burada dikkat çekici bir paradoks vardır: Biz bilimi kurarken, aslında kendimizi yansıttık. O halde şu soruyu sormak gerekir: Bilim neyi yansıtır? Yalnızca dış dünyanın düzenini mi, yoksa insan zihninin karmaşık iç işleyişini mi? Bu yazıda bilimi, bilişsel, duygusal ve sosyal psikoloji perspektiflerinden ele alarak onun insan ruhundaki izdüşümünü inceleyeceğiz. Bilim Ne Yansıtır? Bilim, yüzeyde nesnelliğiyle tanınır: veriler, ölçümler, deneyler… Ama derine indiğimizde, bilim…
4 Yorum